Cumhurbaşkanı Rize'yle İlgilenmez İse..?

Sayın Cumhurbaşkanımızın Rize’yle bizatihi ilgilenmemesi halinde (Açık Söyleyeyim); Rize’nin modern bir deniz şehri hüviyetine bürüneceğine inanmıyorum.

Son Dakika Rize

Rize’de Şehir Hastanesi yapılması konusunun gündeme gelmesiyle birlikte yerle ilgili tartışmalar sürüp gidiyor.

Şehir Hastanesinin Gülbahar Mahallesinde vaktiyle yat limanı olarak düşünülen alandan başlayarak yapılan olan dolgu üzerine inşa edileceğinin açıklanması üzerine, Hastanenin iç kısımlarda yapılmasını savunanlarla , deniz dolgusu üzerinde yapılmasını isteyenler arasında tartışmalar süreceğe benziyor.

Bu arada bir üçüncü görüş olarak da birileri eski Tıp Fakültesi Dekanı Şaban Şimşek’in ortaya eski paketlemenin yerine 9 katlı E Tipi bir hastane yapılması yönünde. Bu projenin hiçbir yetkili merci tarafından destek görmemesi ve derinleşen tartışmalar sonucu Şimşek’in görevinden alınıp, daha önceki hizmet yeri olan İstanbul’a dönmesine rağmen hala bu proje üzerinden görüş belirtenlerin realiteden ne kadar uzak olduğunu belirtmek gerek. Üstelik bu konuyu gündemde tutmak isteyenlerin trafik, yoğunluk gibi gerekçelerle dolguda Şehir Hastanesi yapılmasına karşı çıkması ise akla ziyan. Zira herkes bilir ki, eski Paketleme alanı şehrin trafiğinin en sıkıştığı bir yer ve Araştırma hastanesine gidiş gelişler şu anda bile bölge trafiğini kilitliyor.

Neyse, bu konu geride kalmış bir konu olduğu için değinmeye gerek yok..

Şehir Hastanesi Deniz Dolgusu üzerinde değil, iç kısımlarda yapılsın diyenlerin tek adres olarak ileri sürdüğü Pehlivantaşı , Düzköy mevkii Rize’nin üst kısımlarında yer alan bir yer. Şehir merkezinden uzak, kodu yüksek ve kışın merkezden önce kar alan bir bölge. Ancak Güney Çevre yolu nedeniyle buraya ulaşımın kolaylaştığı belirtiliyor. Rize merkezde olan Araştırma hastanesi yolundaki kısa yokuşun dahi kışın çıkılamaz olduğu düşünüldüğünde bu bölgeye ulaşmanın Şehir merkezine göre çok daha zor olduğu bir gerçek. Üstelik burada iddia edildiği gibi kamu arazisi veya 300 dönümlük bir uygun alanın bulunup bulunmadığı, buradaki arazi sahiplerinin arazilerini verip vermeyeceği, kamulaştırılma yapıldığında bedelin ne olacağı ve tespit edilecek bedele köy halkının razı olup olmayacağı, bedellere itiraz edip etmeyeceği, sonuç itibarıyla yöre halkının burada bir Şehir Hastanesi isteyip istemediği belirsizliğini koruyorken buraya dair hiçbir ilgisi, bilgisi olmayanların bu yer üzerinden görüş dayatmaları elbet ilginç.

Devletin başka yerlerde yaptığı kamulaştırmalar ortada. Kimin malı kamulaştırılmışsa hepsi feryat ediyor. Zira verilen bedeller mağduriyetler oluşturmuş durumda. Önümüzde bir Kalkandere Organize Sanayii örneği var. Orada kamulaştırmaya karşı yapılan itirazlar yıllarca sürdü ve o nedenle Organize Sanayii uzun süre yapılamadı, inşaatı durduruldu. Ve bugün hala “Mallarımızı yok pahasına elimizden aldılar” diyenler, böylesi bir yatırımın burada yapılmış olmasından şikayet edenler var.

Bir önceki “Köylerimizi mahvetmeyelim” başlıklı yazımı okuyanlar, yatırım adına güzelim köylerimizin Özel Çay Fabrikaları tarafından ne hale getirildiğini yazmıştım. Neredeyse içinde Özel Çay fabrikası bulunan her yöre insanı bu fabrikaların sesinden, yoğunluğundan, çevreye verdiği zarardan, baca dumanlarından illallah demiş durumda. Oysa köylerimiz bizlerin sığınağı. Temiz havası, bol oksijeni, yeşilliği, harika doğasıyla gıpta edilen bu alanlarımız maalesef hızla mahvediliyor.

Köylerimizde ancak doğayı bozmayan, çevreye insan yığınağı, kirlilik taşımayan butik yatırımların yapılması düşünülmeli.

Maalesef insanların şehir merkezlerine toplanması nedeniyle bu tip yatırımlardan bile kaçınılıyor. Köylerimize yapılacak her tür yatırımın rantabl olmayacağını düşünülüyor. Yapılan bazı yatırımlar ise şikayetlere konu oluyor. Buna örnek olarak Rize Fen Lisesini verebilirim. Yıllarca buranın yolu ile ilgili gelen şikayetleri haber yapmaktan bizlere gına gelmişti. Öğrencilerin sosyal alan eksikliği şikayetleri de hiç bitmedi.

Bilhassa ilçelerimizden olan bazı vatandaşlarımız da Şehir Hastanesinin ilçelerde yapılmasından yana. Oralarda hazineye ait gerekli büyüklükte uygun yer olup olmadığını bilmiyorum ancak şehir merkezinde dahi doktor eksikliği yaşanırken buralarda böylesine devasa bir hastaneyi yaşatmak zor. Bırakınız Hastaneyi, öğrenciler sadece yatı için kullandıkları Rize merkez dışındaki yurtlara dahi ilgi göstermiyor, bu yurtların bazıları doldurulabilmiş değil.

Rize,ülkenin en ücra köşesinde, en cazibeli şehirlerimiz olan Ankara ve İstanbul gibi metropollere uzak olmasının yanı sıra sosyal yönden fazlaca gelişmemiş bir il olduğu için dışarıdan ilimize atananlar “ en azından şehir merkezinde olayım” diyerek merkezden uzak bir yerde bulunmak istemiyor. Bizzat Rizelilerin dahi 15-20 dakikaya ulaşacakları köylerini bırakıp şehir merkezine yerleşmeleri bu durum için bir gösterge kabul edilebilir.

Bütün bunlara baktığımızda Şehir Hastanesi için tek adresin şehir merkezi çevresinde olması gerektiği kaçınılmaz bir gerçek.

Şehir merkezi denince de yer açısından tek olabilecek yer, deniz dolgusu..

Bu zorunlu tercihe karşı çıkanların birçoğu “Deniz üzerinde hastane olur mu” diyor. Yani dünyada olup bitenlere göz kapayıp, bu teknoloji çağında hala buna ‘olmaz’ diyebilenler var. Tek gerekçeleri de bazı yerlerle ilgili ileri sürdükleri yapım hataları. Oysa yapım hataları söz konusu olduğunda yapılan iş karada da olsa aynı manzarayla karşılaşmak mümkün. Su alan , çatlayan otopark, yeni yapılan veya restore edilirken yıkılan köprü, küçük bir depremde yıkılan yeni binalar vs. hepsi yapım hatalarının kurbanı. Oysa, bir çok fırtınalar geçirmiş Galataport gibi yüzyılı aşkın yapılar hala yeni gibi. Demek ki asıl olan işi usulüne uygun yapmak..

Deniz dolgusu üzerinde yerleşim yerleri, çeşitli yapılar inşa etmek yeni bir olgu değil. Geçmişten bugüne dek Dünyanın her yerinde şehirler giderek daha fazla denize yaklaşıyor. Birçok bölgede deniz içinde dev yapay adalar kuruluyor, sahil doldurma çalışmalarında milyonlarca ton dolgu maddesi denize dökülüyor

Şehirler giderek kalabalıklaştığı için denizi doldurarak yeni alan yaratmak ülkeler için daha ekonomik hale geldiği için bu yol tercih ediliyor. İstenilen evsafta arazi bulunamaması, kamulaştırma zorlukları, oluşan yeni sosyal ihtiyaçların karşılanmasına çalışılması gibi birçok neden gelecekte denizlerin daha çok doldurulmasını ve hatta üzerinde şehirler kurulmasını kaçınılmaz kılıyor.
Ülkemizde en çok deniz dolgusu yapılan yer olan İstanbul’da deniz dolgusuyla elde edilen toplam alanlar bazı ilçelerin topraklarından ve Heybeli Ada’dan daha büyük.

1980’li ve 90’lı yıllarda Ahırkapı-Bakırköy, Caddebostan-Pendik, Üsküdar-Harem sahilleri doldurularak yollar, rekreasyon alanları yapıldı. Yine 90’ların başında Avcılar sahili dolduruldu.

Yenikapı’ya yeni miting alanı, Maltepe sahili projesi, Tuzla sahile “Venedik”, Olimpiyatlar için “Boğaz Stadı”, Galataport, Haliç’e yat limanı, Beylikdüzü su ürünleri hali içlerinde güzel plajlarında bulunduğu İstanbul’un bir çok sahilini yok etti. Ancak, bu zorunlu görüldüğü için ciddi bir tepkiyle karşılaşılmadı.

İstanbul’da denizden yararlanma hikayesi yeni değil. 1908 yılında hizmete giren ve yangın, deprem gibi onca fırtınayı atlatan Haydarpaşa garı geçmişten örnek verilebilecek yapılaşmalardan sadece biri. O günlerde gar için denizden yararlanılırken, bugün de çok önemli bir proje olan Marmaray projesi de denizden yararlanılarak yapıldı.

Köprüler, yollar, yeni yerleşim alanları gibi zaruri şeyler düşünüldüğünde denizden yararlanmak ihtiyaçlar ve teknolojiler geliştikçe daha çok gündeme gelecek.

Modern örnek olarak en bilinen deniz doldurma örneklerinden biri Dubai'dedir. Yapay takımadalardan biri olan Palm Cumeyra denize 110 milyon metreküp kum doldurulmasıyla inşa edilmiştir.

Ada ülkesi Singapur 50 yılda boyutunu yüzde 22 büyüttü. Başka yerlerden satın aldığı kum, toprak ve kayalarla sahillerini doldurarak yaptı bunu. Bir ada ülkesi olan Japonya’da hala deniz doldurularak yeni yerler elde ediliyor. Hollanda, deniz şehirleri inşa etmeye başlamış durumda. Velhasıl dünyanın birçok ülkesi artık denizleri şehirleşme için ne derece kullanabileceğine bakıyor.

Denizle bağlantılı projeler dikkate alındığında deniz üzerlerinde yapılan yapıların sağlamlığı hakkında artık hiç kimse olumsuz şeyler söylemiyor. Eleştirilerin çoğu coğrafyaya aşırı müdahale, ekolojik dengenin bozulması ve denizlerin karaya nispeten kendini onarmasının güçlüğü. O nedenle, zorunlu olmadıkça denizlere müdahale edilmemesi arzulanan şey. Yapılan bazı şeylere bakıldığında ise dolguya tepki gösterenlere hak vermemek mümkün değil. Buna en kötü örnek, Sarp- Samsun arasındaki sahil yolu projesi. Bu proje nedeniyle sahillerimizin yaklaşık yüzde 80’i yok oldu. Bu yoldan en çok zarar gören illerden biri ise Rize.
Dolgu alanı hoyratça kullanılan Rize’nin sahilleri de neredeyse tümüyle yol adına yok edildi. Oysa, güzergah değişikliğiyle bir çok sahilimizi kurtarmak mümkündü.

Özetle; yine “ asıl sorun dolgu değil, dolgunun nasıl değerlendirildiğidir” başlıklı yazımda bahsettiğim gibi asıl sorun dolguyla şehire kattığınız değerdir. Değer katma adına her şeyi yok edip, şehri bir ucube haline getirmişseniz size karada milyonlarca boş alan verseler de ortaya çıkacak şehir “ucube şehir” olmanın ötesine geçemez.

GELELİM ŞEHİR HASTANESİNİN YERİNE

Artık ortada korumak zorunda olduğumuz bir sahilimiz yok ve şehir merkezi tek toplanma yeri haline gelmiş durumda. Köylerde neredeyse kimse kalmadı, herkes şehire, merkeze taşındı. Üniversite ile birlikte çeşitli ihtiyaçların yanı sıra sosyal alan talepleri de arttı. İnsanlar eskiye nazaran yaşamlarını daha çok dışarıda geçiriyorlar ve yaşam kalitesi git gide yükselmekte. Ekleyebileceğimiz daha birçok nedenle yeni alanlara ihtiyaç var.

Peki bu alanların bir arada olabileceği yer neresi? Şehir merkezi bunun için yeterli mi? Elbette değil. O halde tek alternatif yine denizden yararlanmak.

Rize şehir içinden başlayarak denize doğru açılmak zorunda ve buradan şehrin arkalarına uzanan bağlantılar oluşturulmalı.

Israrla yazıyorum; Rize’ye nihai yeni bir deniz dolgusu yapılmalı. Yapılacak olan deniz dolgusu modern bir şehir planlamasına uygun olarak düşünülmeli. Ve öyle yapılmalı ki şehri gören burada yapılanlara gıpta etmeli. Öncelikle planlamada da halkın denizle irtibatının sağlanması düşünülmeli.

Böyle bir planlamada Şehir Hastanesinin şehrin göbeği sayılan ve deniz alanının en güzel bir noktası olduğu için vaktiyle yat limanı olarak düşünülen Gülbahar mahallesindeki alana yapılması son derece yanlış olur.

Daha önce de bahsettiğim gibi Tıp Fakültesi karşısında mezbelelik durumunda olan yaklaşık 100 dönüm civarında hazır dolmuş bir alan var. Buraya yeni dolgu eklenebilir. Şehir Hastanesinin bu alanda yapılması halinde Tıp Fakültesiyle kolaylıkla irtibat sağlanır.

Yine daha önce bahsettiğim gibi hal, sanayi, anatamir, ulaştırma alanları ve çevreden bazı alanların katılması ve bir miktarda yeni deniz dolgusuyla bu alan Şehir Hastanesi için uygun hale getirilebilir.

Ancak, benim önerim ise daha Gündoğdu’ya kaydırılacak bir deniz dolgusu üzerinde Şehir Hastanesi yapılması ve Tıp Fakültesinin de buraya taşınması. Tıp Fakültesi mutlaka Şehir Hastanesiyle entegre olmak zorunda. Ayrıca dolgu yapılırken ileride değerlendirmek üzere burada boş alanlar da oluşturulmalı.

Umarım bu tartışmalar lojistik, teleferik konularında olduğu gibi konuşulmanın ötesinde kalmaz. Yer işinden ziyade yapılacağı belirtilen şeyin yapımına ne zaman başlanacağı ve ne zaman bitirileceğinin kamuoyuna açıklanması.

Sayın Cumhurbaşkanımızın Rize’yle bizatihi ilgilenmemesi halinde ( açık söyleyeyim); Rize’nin modern bir deniz şehri hüviyetine bürüneceğine inanmıyorum.

Zira; Rize artık küçük rötüşlerle düzelebilecek bir şehir olmaktan çıkmış durumda.

Adnan ONAY